DÖRT ÖĞÜT (*) Derleyen: Muhsin Köktürk Bi varmış bi yohmuş. Vaktin birinde yohsul bir adam varmış. Gün olmuş, evlenmek istemiş. Guzel bi gız almış. Adamın evini geçindirecek parası yohmuş. Gurbete çıhmış. Güney illerine getmiş. Birinin gapısına ırgat durmuş. Gunlüğüm gaça dememiş, heç sormamış, tam yirmi yıl çalışmış. Nihayet ayrılmaya garar vermiş. Ağanın yanına çıhmış:─ Ağam, tam boğön yirmi yıldır gapında çalıyışom. Hakkım neyse ver. Sılama gidacağam. Anamı avradımı özledim gari, demiş.Ağa da çıharmış çalışmasının garşılığı ona üç lira vermiş. Adam alıp cebine goymuş parayı. O sırada orada bulunan ağanın garısı acımış adama:─ Dur, sana bi çörek yapayım, demiş.Gadın getmiş, çöreği yapmış, içine de beş altın lira goyup adama vermiş:─ Bu çöreği sakın yeme! Garına hediyem olsun, demiş.Adam, çöreği heybesine goymuş. Yola düşmeden bi daha ağanın yanına varmış:─ Ağam, bana epey eylik ettin. Hakkını helal et, diye söylemiş.Ağa da,─ Oğlum, dur, sana diyeceklerim var. Hele bi yol otur, diye karşılık vermiş.─ Hayırdır inşallah!─ Baha bi lira ver, sana bi öğüt vereyim.Adam şaşırmış. Sonra çıkarıp bi lira vermiş:─ İyi dinliyon mu? Sakın geceleyin yola çıhma.─ …─ Bana bi lira ver, bir öğüt daha vereyim.Adam çıharmış, bir lira daha vermiş.─ Sakın dibi görünmedik sudan geçme.─ …Bana bi lira ver, son bir öğüt vereyim.Adam, cebindeki son lirayı da vermiş;─ Aslını bilmediğin işte söz sahabı olma.Adam,─ Sağ ol, deyip goyulmuş yola.Yolda bi kervana rastlamış. Kervancı başına,─ Nereye gidiyonuz, diye sormuş.Kervancı başı,─ Yozgat’a, diye cevap vermiş,─ Ben de Yozgat’a gidiyom. Beni de alın kervana.Kervancı başı kabul etmiş. Adam kafileye gatılmış. Epey yol gitmişler. Nihayet gece olmuş. Adam,─ Ben artık gitmiyom, deyince, Kervanbaşı,─ Neden, diye sormuş.─ Gidemem.─ Biz bu kadar değerli şeyler gotürüyoh da gorhmıyoh. Sen niye gorhuyon?─ Ben gidemem, siz gidin.Adam böyle cevap verince kervanbaşı fazla üstelememiş. Devam etmişler yollarına.Adam, sabahleyin gün ağarınca yola revan olmuş. Bi de bahmış ki yolda kervancıların hepiciği ölmüş yatıyo. Kiminin kellesi bi yanda, kiminin kellesi başka bi yanda. O zaman kendi kendine,─ Liranın birini buldum, demiş.Yine giderken yolda bi atlıya rastlamış. Birlikte yola düşmüşler. Yollarını hırçın bi ırmak kesmiş. Adam bahmış ki suyun dibi gorünmüyo, gorhmuş.Atlı,─ Hadi terkime bin de garşıya geçek, demiş.─ Yoh gardaş, binemem.─ Hadi canım, ne gorhuyon? Bin de geçek garşıya,─ Yeminim var. Geçemem, diye cevap vermiş adam.Atlı, dibi görünmeyen suya girmiş. Girdiği o olmuş. Bi batmış, bi daha çıhamamış.Adam kendi kendine,─ Liranın birini daha buldum, deyip sevinmiş.Sonra suyun başına gelmiş. Sağa bahmış, sola bahmış, sonunda bi yol bulup garşıya geçmiş. Akşam üzeri bir köye gelmiş. Köy odasına gonuh olmuş. Bahmış ki bi hatun, boğazına ip bağlanmış, duvarda asılı duruyo. Bi kopek de yatağın üzerine yatmış, uyuyo. Yemek getiriyolar, önce it yiyo, artığını da hatuna veriyolar. Adam heç aldırış etmemiş. Yemağani yeyip yatmış. Sabah da galhıp yola düşmüş. Arkasından ağanın adamları gelmişler. Onu yanına götürmüşler.Adam gorha gorha,─ Ağam, benim suçum ne ki palas pandıras getirdiniz, diye sormuş.─ Bak, burada bi it yatıyo. Orada bi hatun bağlı duruyo. İtin artığını hatun yiyo. Behey adam, senin ağzıyın içinde dilin yoh mu? Niye bi defa nedendir bu cefa diye sormuyon?─ Benim ağam bana bi oğüt verdi. Aslını bilmediğin içte söz sahabı olma, dedi.Ağa, adamın bu sözünü çoh bağanmiş. Arhasından,─ Hele bi yol soraydın senin de kellen bu kelleler arasına garışacahtı, diyerek bi gapı açmış ve içinde yatan kelleleri gostermiş.Adam,─ Eh, liranın birini daha buldum, demiş.Ağa, adama bi heybe gözü altın vermiş. Adamlarını tembihleyip,─ Bu adamı köyüne gadar gotürün, demiş,Adam köyüne gelmiş. Evinin penceresinden bir de bahmış ki ne görsün? İçeride bi adam; karısıyla doğuşüyo, bağırıp çağırıyo. Dayanamamış, tüfeği doğrultmuş. Tam tetiği çekeceği sırada ahlına ağasının son oğüdü gelmiş: “Aslını bilmediğin işe burnunu sohma.” Bunun üzerine gapıyı çalmış. Gapıyı açan garısına,─ Beni tanıdın mı? Ben senin gocanım, demiş.Gadın bi bahmış, iki bahmış, sonunda gocasını tanımış. Sarılmış boynuna. Adam bi yandan da yan gozle yabancı adama bahıyomuş. Bunu fark eden garısı,─ O kim, biliyon mu, demiş.─ …─ Yirmi sene evvel sılaya gittiğin sırada garnımda bırahtığın oğlun.Garısı böyle deyince adam sevinçten ağlamış. O zaman ağasının kendisine paradan da değerli oğütler verdiğini ağnamış. Böylece muratlarına ermişler.(*) Bu masal, bir zamanlar Yozgat’ta yaşayan rahmetli Fırıncı Mehmet’in anlatımından aktarılmıştır.Yayımlandığı kaynak: Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Eylül 1975, cilt: 27, sayı: 314, sayfa: 7437-7438.
|